29 Temmuz 2008 Salı

Yeşil Altın mevsimi ve köy...


Gene yazın ortalarına geldik. Millet denize giderken bana yol köye düşer. Çünkü dede mirası fıstığımız kırılır bu vakitlerde. Eh ne yapalım Metallica konserine giderken insanlar, bende işçi beklemeye gidiyorum tarlaya. Gözünüzü kapatmaya gelmez direk çalarlar hiç güvenilmez Babamın işleri dolayısıyla orada duramaması ise beni yetkili duruma düşürür ve o anlık oranın ağası ben olurum. Tabii işçilere pek laf söylemem hatta hiç konuşmam oturur bir fıstık ağacının altına takarım kulaklığı açarım Blind Guardian'ı onları gözetlerim. Çok iletişim kurmam işçilerle, soğukkanlı bir imaj veririm ki böylece ağzımdan çıkan lafıda yaptırırım. Faşo ağa mı oluyorum yoksa? En büyük zevklerimden biride traktör sürmek,yok böyle keyif araba,bisiklet fıs... en iyisi traktör.

Fıstık kırdığımız yer Birecikte her gün köyden(Nizipte) oraya gidip bekliyorum işçiyi işte. Allah oranın insanından korusun herkesi. Fıstığın etrafında sürekli dolaşan,gözetleyen motorlar... Nalet ettiriyor insanı. Zaten oranın akıllısıda batıya kaçıyor.( Bu sene son meyvesini veren bu ağaçlar kesilecek ve Birecik organize sanayisi olacak burası)


Tek güzelliğini ise köprüden geçerken Fırat nehri olarak görürsünüz. O yolları az aşındırmadım. Bir gün şoförümüzle fıstığı kavlatma yerine götürüyoruz. Bir baktık polis çekti kenara bendede poşu falan takılıydı boynuma tabi sakallıyım birde. Neyse ehliyet ruhsatı verdik adam beni indirdi arabadan, ehliyet ruhsatı doğrulattı temiz çıktı fakat birde bana alkol testi yaptı!? Ne alakaysa ? Şoförde ben değildim. Bir alete üflettirdi 0,00 promil çıktı. Sonra inanmadı mı naptı beyaz düz çizgide yürüttü beni. Herhalde tipimden Pkk'lıya benzetti :D .

Köyümüz ise güzeldir hoştur ne kadar seversem o kadarda sevmem. İnanın ki huzur doluyorsunzuda huzurda bir süre sonra yanlızlığa dönüşerek mahvediyor içinizi. İşte bu yerde ise hayvanlarım kurtarıyor beni. Akşam üstü alıyorum sandalyeyi çıkıyorum dışarı. Zaten kedim hemen hazır oturunca kucağıma atlayıp uyumaya başlıyor köpeğimse küçük birşey ayağımı ya kemiriyor yada sürtünüyor benim başımda bekliyor.
( Bizim kedi tonbalığını silip süpürürken...)
( Buda bizim it, sürekli ayağımı ısırır yemeye çalışır çok mu lezzetli acaba etim?)

Ne kadar hayvanseversem bir o kadarda hayvanları sevmem yani hayvanına göre davranırım. Ne yalan söyleyeyim atadan geliyor olmalı Avı severim her gün 5-6 kuşu eksiltirim dünyadan. Övünülecek birşey değil kesinlikle bu. Fakat kuşlarda çok masum değiller. Mesela babam, köpek eve falan girmeye kalkarsa geçirir tekmeyi , ben yapamam kıyamam nedense hayvana.Tabii köy ortamı olunca akrebi,yılanıda oluyorda onuda bigboss(babam) hallediyor. (Bunuda ben hallettim. Her yıl insan eti yiyen örümcek diye haber verirler oysaki insan eti yemesiyle alakası yok sadece böcek yer. Terliğimin altının tadına bakmış vaziyette....)


Köydeki zevklerimden biride damda yatmaktır. Ah ne güzeldir gökyüzü gözlerinizin önünde şehirde görmeyi unuttuğumuz yıldızların hepsi yerinde duruyor göz kırpıyorlar.

Köy olsun tarla olsun ilkel ortamlar,çokta rahat değiller fakat ordaki sessizlik insana ayrı bir huzur veriyor.

Herkesin böyle bir ortamda zaman geçirmesi gerekli, yaşam koşullarımız iyi olmalı, fakat kötü yaşam koşullarında bir süre yaşamalı ki insan o zaman şimdiki halinin kıymetini bilir.

19 Temmuz 2008 Cumartesi

Blogum,yaz mevsimi ve ben...


5 Eylül 2007...

Blogumu açış tarihim.

Ne hevesliydim açtığımda. Her gün yazı ekleyeceğim,sürekli güncellemeler yapacağım,herkes bu bloga girip beni okuyacak,yorumlar yapacak bendeki potansiyel anlaşılacak..vs..vs Şimdi ne çocukça geliyor. Oysaki 10 ay olmuş blogumu açalı, 10 ayda olgunlaştım mı ben? Sanırım insan saniyeler geçtikçe, olgunlaşıyor. Siz bu yazımı okurken olgunlaşıyorsunuzdur belki? Hmm...Neyse blogumu açtım hevesle yazılar yazdım(çokta yazmamışım aslında) zaman geçti,gitti artık hevesim kırılmıştı. Nerede yorumlar?Nerede yazılarımı okuyanlar? Son bir yazımla blog defterini kapatmıştım. Madem okunmuyorum neden yazıyorum?Aradan 2-3 ay geçti ben şans eseri birinin blogunu imrenerek okurken bir zamanlar var ettiğim blogum aklıma geldi. Bir gireyim dedim ki son yazıma yorumlar geldiğini gördüm. Şaşkınlıkla çtım ki biri çok sevdiğim bir arkadaşımdan diğeride isimsiz birinden yazılar...Onlara teşekkürlerimi borç bilirim. Aman Allahım gaza geldim. Demek benim yazdıklarımı okuyorlardı. Yazmaya başladım tekrar bloguma.( Yazmaya başladım derken ayda 1-2 :) ). Fakat şu hataya düşmüştüm ben başkaları için yazıyordum. Oysa ki yazmak beni rahatlatmalı, hoşlandırmalı.O zaman bloguma sadece deşarj olarak yazabileceğim bir yer olarak algıladım. Fakat bende bir insanım ve yazılarımın okunmasını istiyorum. OKUYUN LAN YAZILARIMI! :) Yada okuyorsanız bir ses çıkarın! Neyse gazetede,internette,dergilerde ilgincime giden konuları işaretledim araştırdım koydum bloguma ve baktım ki son zamanlarda blogum baya bilimsel olmuş. Acaba bu yüzden giren!?? okuyucularımı soğuttum mu? Neyse böyle hayallerimi kurarken artık biraz yaşadıklarımı,hayata dair görüşlerimide yazma ihtiyacını duydum. Böylece hem ben hemde giren okuyucum olursa daha zevk alacağını düşündüm.


Bir giriş yapayım yaz tatilim hakkında... Şimdik aldığım yılsonu karnesi gerçekten iyiydi.Yıl sonu ortalamamda tek 4( o da Almanca) vardı ve takdir almıştım. Ah ah babam maalesef karne hediyesi alan bir baba değil. Yoksa bitirirdim parasını(Belki bildiğinden alıştırmadı karne hediyesine :) ) Neyse yaz ile ilgili baya planlarım vardı. Seneye ÖSS'ye gireceğim. Bu yaz çok zor geçicek gibiydi o zamandan. Yazı yarıladık ne diyeyim eski yazlarıma göre daha zor.

Ne zamandırda saçımı 3 numaraya vurma isteğim vardı ki yaza atmıştım hani kafamın şekli yamuk falan ise yazın şapka falan takar okuldakilerde görmezdi beni. Neyse gittim berber 3 numara dedim tüm soğukkanlılığımla. Herhalde berberin kendisiyle nadir konuşmayan müşterilerinden biriyim.

Berber: Hoşgeldin Abi...
Ben:....
Berber: Geç otur abicim şöyle...nasıl yapalım saçı?
Ben;....(Otururum) Şurayı biraz kısaltalım,şurayıda düzeltin.
Berber: Tamam abicim.
İşlemler yapılır ben kalkar,
Ben:Borcum ne kadar?
Berber: x Ytl

Parayı uzatır ve çıkarım. Gizemli,soğukkanlı müşteri profilimi bozmazdım. Ta ki saçımı 3 numaraya verirken. Adama 3 Numara dedim. Hoşlandı tabii. Sadece makineyle kesecek ne eli yorulacak ne de dikkatli davranacaktı. Saçımın yarısını 3'e verdiğimde aynaya baktım ve gülmeye başladım zor tutuyordum kendimi. Saçımın tamamına kadar keserken kendimi zor tutuyor, kıpkırmızı olmuştum... Ah elveda berbere giden soğukkanlı tipim.

Neyse 3 numara gerçekten iyi geldi yaz sıcağında. Sabah kalkınca saçımın bir yeri kalkık bir yeri inik gibi bir derdim yok artık.Ayrıca kafamda yamukluk falanda yok. Daire ileyumurta şekli arasında bir kafam varmış. Şunu gözlemledim ki her erkeğin bir dönem saçını iyice kısa kestirme,bir dönemde aşırı uzatma isteği var.

Yaz geçer giderken...Ben ise kitap-film-bilgisayar- müzik-uyku-kitap-film-bilgisayar- müzik-uyku... Var olan film kültürüme baya film ekledim. Yeni kitaplar bitirdim. Bir sürü oyun bitirdim. Fakat bir süre sonra sıkıldım bu düzenden ne mi yaptım Sinema ekledim bu düzene ve spor. Artık her akşam ya koşuya yada baskete çıkmaya başladım fakat hala kilomda bir etkisini göremedim.İnşallah görürüz zamanla. Fakat şunu belirteyim ki; Okulumu özledim! Okul zamanıda tatili özlüyorum! Tek ben mi bu tezatlıkları yaşıyorum?

Ve bu yazın bir diğer önemli konusu ise ders! Seneye össye girecek bir öğrenci için bu yaz çok önemli. Ve ben maalesef 1 saat derse bakmaya eriniyorum o bir saat dolana kadar kan ter içinde kalıyorum. Havanın sıcaklığında değil suç. Benim isteksizliğimden. Şu an ders psikolojisine girmeye çalışanlardanım.

Yaz mevsiminin bir yarısını atlattık. Diğer yarısına geçtik bu yarı kısım daha zor olacak belli ki. Umarım bunu kolayca atlatabilirim.

Bloguma yazı yazma hevesim 944734783. kez doğdu. Devamı gelir inşallah...

Sağlıcakla kalın...

18 Temmuz 2008 Cuma

En çok çevirilenler...

UNESCO'nun bir çalışması geçti elime. Unesco bir veri tabanı oluştururarak dünya çapında ilgi gören kitapları ve yazarlarını ayrıntılı bir şekilde incelemiş.Çeviri kitaplarada yer vermiş. Dünyada 130 ülkeden 820 dilde yaklaşık 1.7 milyon kitap farklı diller çevrilmiş. En fazla çevrilenler ise Walt Disney hikayeleri ve İncil. Listede Harry Potter yazarı J.K.Rowlingi görmemem şaşırttı beni oysa Tolkien listede yer alıyor. Listede Dünya Klasikleri yazarlarından sonra modern Amerikan yazarlarının çokluğu göze çarpıyor,ileride bir türk yazarında bu listede yer alması dileğiyle işte baştan sona liste;

Yazar Adı Çeviri Adedi Gerçek(Orijinal) Dili

1-Agatha Chirstie 6362 İngilizce
2-Jules Verne 4021 Fransızca
3-Vladimir Lenin 3497 Rusça
4-William Shakespeare 3435 İngilizce
5-Enid Blyton 3433 İngilizce
6-Barbara Cartland 3315 İngilizce
7-Daniella Steel 2767 İngilizce
8-Hans Christien Andersen 2624 Danca
9-Stephen King 2591 İngilizce
10-Grimm Kardeşler 2382(Jacob) Almanca
2374(Wilhelm)
11-Mark Twain 2022 İngilizce
12-Isaac Asimov 1969 İngilizce
13-Georges Simenon 1953 Fransızca
14-John Paul II 1916 İtalyanca/Latince
15-Alexandre Dumas 1889 Fransızca
16-Arthur Conan Doyle 1871 İngilizce
17-Jack London 1868 İngilizce
18-Fyodor Dostoyevski 1843 Rusça
19-Rene Gosincy 1798 Fransızca
20-Astrid Lindgren 1751 İsveçce
21-Robert Luis Stevenson 1744 İngilizce
22-Leo Tolstoy 1737 Rusça
23-Charles Dickens 1706 İngilizce
24-R.L.Stine 1673 İngilizce
25-Nora Roberts 1560 İngilizce
26-Victoria Holt 1534 İngilizce
27-Karl Marx 1465 Almanca
28-Oscar Wilde 1426 İngilizce
29-Rudolf Steiner 1412 Almanca
30-Sidney Sheldon 1363 İngilizce
31-Ernest Hemingway 1362 İngilizce
32-Alistair MacLean 1349 İngilizce
33-Hermann Hesse 1311 Almanca
34-Honore De Balzac 1271 Fransızca
35-Friedrich Engels 1236 Almanca
36-James Hadley Chase 1224 İngilizce
37-Robert Ludlum 1211 İngilizce
38-J.R.R Tolkien 1198 İngilizce
39-Ruth Rendell 1179 İngilizce
40-Platon 1174 Antik Yunanca
41-Edgar Alan Poe 1168 İngilizce
42-Anton Çehov 1164 Rusça
43-Franz Kafka 1163 Almanca
44-Marry Higgins Clarke 1163 İngilizce
45-Charles Perrault 1158 Almanca

14 Temmuz 2008 Pazartesi

Biyobenzetim


Bu aralar merak saldığım konuda biyobenzetim oldu. National Geographics'in Nisan sayısında okuduğum bu konu hakkında bir -iki ufak not düşesim geldi bloguma maksat yazı yazmak ve bilgilendirmek insanları :)

Biyobenzetim; Doğadaki tasarımların,mühendislik,madde bilimi,tıp ve diğer alanlardaki problemleri çözmek için uygulanışıdır.

-Kelebeklerin ve böceklerin yanardöner renkleri ve güvelerin gözündeki yansımayı önleyici dokunun yapısıyla,daha parlak cep telefonu ekranları yapılmıştır.

-Sineğin gözünün içinde ışık yansımasını azaltan mikroskobik yivlerin yapısı sayesinde Güneş panellerimizn kullanımı sağlanmıştır.

-Balinanın göğüs yüzgeçleri ise daha çevik uçak kanatları üretimine örnek olmuştur.

-Pırtlakların pantolana yapışmasının incelenmesiyle cırtbantlar keşfedildi.(İlk olarak yapay kalp amaeliyatları ve uzay yolculuklarında kullanıldı.)


-Nilüfer yaprağının doğal olarak kendini temizleyen su itici özelliği ve bu sayede kiri beraberinde götüren yüzeyi biyobenzetimle yağmur yağdıkça temizlenen boyaların(Lotusan) ortaya çıkarmasını sağlamıştır.

-Balina yüzgeci,rüzgar panellerinin kanatlarına ilham olmuş ve daha fazla enerji elde edilmesine olanak kılmıştır.(DipNot; Bu maddedeki olay günümüzde denenmektedir. İlk sonuçlar olumlu çıkmıştır.)

-Köpekbalığı derisinimn yapısı ise profosyonel yüzücülerinin mayosunun yapımına kolaylık olmuş ayrıca dalgıç kıyafetleride bundan esinlenerek hazırlanmaktadır. Böylece sudaki sürtünme azalarak hız sağlıyor yüzücüye.

Kaynak;National Geographic dergisi Nisan sayısı