İşte yolculuğum bunları Ankara otobüsünde düşünürken başladı...Babamın tabiri ile eşşek kadar adam olan ben ilk defa yanlız yolculuğa çıkmıştım. İnternetten ayarladığım bir iki Afs'li ile terminalde buluşup Afs kamp otobüsleri kalkış yerine gitmiştik. Bu kısmı anlattığım için atlıyor ve kamp sonrasına geliyorum. Ailemde kampın son günü Ankara'ya gelmişti. Atladım arabaya hedef Karadeniz!
Gerek krizler, gerek kuraklık ekonomik bakımdan bizi sıktığından, hatırladığım son aile tatili 6 yaşındayken Uludağ'a gidişimizdi. Durumumuz daha iyi değil fakat üstüste binen yükler ve stresler bizi buna zorladı. İyide oldu.

İlk durağımız Kastamonu idi. Kastamonu girişinde rastladığımız yeşillik etkilemişti zaten bizi. Fakat girişte karşılaştığımız yağmura ben Gaziantep'te kışın bile rastlamadım. Kastamonu küçük şirin bir şehir. Şehri bir dere ikiye bölüyor. Bu da hoş bir manzara yaratıyor. Tarihi bir yapısıda mevcut Kastamonu'nun.Sanırım beni en çok etkileyen kısmıda oydu. Resimdeki saat kulesinin hikayeside ilginç. Kulenin içinde bir çan var saat başı çalıyor ve şehirdende duyuluyor. Zamanın birindeki Osmanlı vezirinin evi kilise yanıymış. Kilise çanı çaldıkça vezir dellenirmiş. En sonunda dayanamamış çanı Kastamonu'ya sürgüne göndermiş. Buradada halkın hoşuna gitmiş. Şehri gösteren bir tepeye koymuşlar.
Kastamonu'dan ayrıldıktan sonra Ordu'ya doğru yola çıktık. Yol üstünde Samsun'a uğradıkta pek ısınamadık şehre. Yemek yiyip Ordu'ya vardık. Ordu güzel bir sahil şehri. Gelmemizden 2-3 gün önce sel basmış Ordu'yu şanslıymışız dedik. Kaldığımız yer ise Giresunda olmasına rağmen Ordu merkeze daha yakındı. Günümüzün birini Trabzon'a ayırdık. Önce çileli bir yol geçtik. Sonra vardık yemyeşil ormanların derinliklerine. Arabamızı park ettik. Tırmandık Sümela Manastırına. Şimdiye kadar gördüğün en iyi yer neresi deseler bana Ihlara Vadisi derdim. Fakat Sümela'yı gördükten sonra kararım değişti. İnsanı bu kadar şaşırtacak yapı çok azdır Dünyada. Yahu sen o dağların arasında yüksek bir oyuğa nasıl manastır yapabildin? Aklım almıyor. Oradan çıktık, daha çileli bir yolla Uzungöl'e vardık. Sanki buralar Dünya'dan ayrılmış yerler. Öylesine güzel manzaralar ki başka dünyadasın sen deseler inanırdım. Trabzon'a kadar gelmişiz. Baktık Rize'de yakın hadi Rize'yede bakalım dedik. Hava kararması sebebi ile pek gezemedik. Fakat ünlü kuru fasulyelerini yedik.
Bir gün sonra daha daha çileli bir yolla yaylaya çıktık. Hayal kurarız ya çok param olunca şunu yapacağım falan diye, o hayallerime yaylada ev almak maddesini ekledim. Tamda zamanına gelmişiz yayla festivali vardı. Bir sürü kamp kuran gençlerde vardı. Aslında planlıyorum. Çadırım var. Bir araba birde kafa arkadaşlar bulabilirsem gitmek neden olmasın?
Bir sonraki gün Giresun'u gezdik. Fakat Giresun öylesine tıkış tıkıştı ki. Dağ yüzünden genişleyemiyor ve nüfus artmaktaymış.
Neyse baktık gezecek şehir kalmadı. Düştük Gazi şehrimize. Yolda birde Tokat kebabı yedikte. Ne Tokatı şehir olarak nede kebabı olarak beğenmedik Allah düşürmesin diye yola devam ettik. Gece yarısı vardı evimize. Yattık uyuduk. Sabah kalktık ne görelim. Televizyonda Son dakika haberi, Giresun'da Sel felaketi...