11 Aralık 2008 Perşembe


1 Hafta hevesle yazıp 2-3 ay yüzüne bakmadığım, 1-2 kişi dışında okunmayan( ki şu anda bu bile şüpheli) güzel hayallerle kurduğum, azda olsa emek harcadığım sevgili blog'um. Haziranda gireceğim ÖSS sınavı sebebiyle seni güncelle(ye)miyorum. Hani insanlar girerse burayada öğrensinler bunu. Üşendiğimden,aklıma bir şey gelmediğimden değil, ders çalışmaktan dolayı yazı ekleyemiyorum.Haberin olsun.Bu arada hükümet bir ara engellemiş seni boşver takma kafana adam olsalar başımızda olmazlardı... Neyse bakalım seneye nerelerden yazı yazacağım sana?

29 Temmuz 2008 Salı

Yeşil Altın mevsimi ve köy...


Gene yazın ortalarına geldik. Millet denize giderken bana yol köye düşer. Çünkü dede mirası fıstığımız kırılır bu vakitlerde. Eh ne yapalım Metallica konserine giderken insanlar, bende işçi beklemeye gidiyorum tarlaya. Gözünüzü kapatmaya gelmez direk çalarlar hiç güvenilmez Babamın işleri dolayısıyla orada duramaması ise beni yetkili duruma düşürür ve o anlık oranın ağası ben olurum. Tabii işçilere pek laf söylemem hatta hiç konuşmam oturur bir fıstık ağacının altına takarım kulaklığı açarım Blind Guardian'ı onları gözetlerim. Çok iletişim kurmam işçilerle, soğukkanlı bir imaj veririm ki böylece ağzımdan çıkan lafıda yaptırırım. Faşo ağa mı oluyorum yoksa? En büyük zevklerimden biride traktör sürmek,yok böyle keyif araba,bisiklet fıs... en iyisi traktör.

Fıstık kırdığımız yer Birecikte her gün köyden(Nizipte) oraya gidip bekliyorum işçiyi işte. Allah oranın insanından korusun herkesi. Fıstığın etrafında sürekli dolaşan,gözetleyen motorlar... Nalet ettiriyor insanı. Zaten oranın akıllısıda batıya kaçıyor.( Bu sene son meyvesini veren bu ağaçlar kesilecek ve Birecik organize sanayisi olacak burası)


Tek güzelliğini ise köprüden geçerken Fırat nehri olarak görürsünüz. O yolları az aşındırmadım. Bir gün şoförümüzle fıstığı kavlatma yerine götürüyoruz. Bir baktık polis çekti kenara bendede poşu falan takılıydı boynuma tabi sakallıyım birde. Neyse ehliyet ruhsatı verdik adam beni indirdi arabadan, ehliyet ruhsatı doğrulattı temiz çıktı fakat birde bana alkol testi yaptı!? Ne alakaysa ? Şoförde ben değildim. Bir alete üflettirdi 0,00 promil çıktı. Sonra inanmadı mı naptı beyaz düz çizgide yürüttü beni. Herhalde tipimden Pkk'lıya benzetti :D .

Köyümüz ise güzeldir hoştur ne kadar seversem o kadarda sevmem. İnanın ki huzur doluyorsunzuda huzurda bir süre sonra yanlızlığa dönüşerek mahvediyor içinizi. İşte bu yerde ise hayvanlarım kurtarıyor beni. Akşam üstü alıyorum sandalyeyi çıkıyorum dışarı. Zaten kedim hemen hazır oturunca kucağıma atlayıp uyumaya başlıyor köpeğimse küçük birşey ayağımı ya kemiriyor yada sürtünüyor benim başımda bekliyor.
( Bizim kedi tonbalığını silip süpürürken...)
( Buda bizim it, sürekli ayağımı ısırır yemeye çalışır çok mu lezzetli acaba etim?)

Ne kadar hayvanseversem bir o kadarda hayvanları sevmem yani hayvanına göre davranırım. Ne yalan söyleyeyim atadan geliyor olmalı Avı severim her gün 5-6 kuşu eksiltirim dünyadan. Övünülecek birşey değil kesinlikle bu. Fakat kuşlarda çok masum değiller. Mesela babam, köpek eve falan girmeye kalkarsa geçirir tekmeyi , ben yapamam kıyamam nedense hayvana.Tabii köy ortamı olunca akrebi,yılanıda oluyorda onuda bigboss(babam) hallediyor. (Bunuda ben hallettim. Her yıl insan eti yiyen örümcek diye haber verirler oysaki insan eti yemesiyle alakası yok sadece böcek yer. Terliğimin altının tadına bakmış vaziyette....)


Köydeki zevklerimden biride damda yatmaktır. Ah ne güzeldir gökyüzü gözlerinizin önünde şehirde görmeyi unuttuğumuz yıldızların hepsi yerinde duruyor göz kırpıyorlar.

Köy olsun tarla olsun ilkel ortamlar,çokta rahat değiller fakat ordaki sessizlik insana ayrı bir huzur veriyor.

Herkesin böyle bir ortamda zaman geçirmesi gerekli, yaşam koşullarımız iyi olmalı, fakat kötü yaşam koşullarında bir süre yaşamalı ki insan o zaman şimdiki halinin kıymetini bilir.

19 Temmuz 2008 Cumartesi

Blogum,yaz mevsimi ve ben...


5 Eylül 2007...

Blogumu açış tarihim.

Ne hevesliydim açtığımda. Her gün yazı ekleyeceğim,sürekli güncellemeler yapacağım,herkes bu bloga girip beni okuyacak,yorumlar yapacak bendeki potansiyel anlaşılacak..vs..vs Şimdi ne çocukça geliyor. Oysaki 10 ay olmuş blogumu açalı, 10 ayda olgunlaştım mı ben? Sanırım insan saniyeler geçtikçe, olgunlaşıyor. Siz bu yazımı okurken olgunlaşıyorsunuzdur belki? Hmm...Neyse blogumu açtım hevesle yazılar yazdım(çokta yazmamışım aslında) zaman geçti,gitti artık hevesim kırılmıştı. Nerede yorumlar?Nerede yazılarımı okuyanlar? Son bir yazımla blog defterini kapatmıştım. Madem okunmuyorum neden yazıyorum?Aradan 2-3 ay geçti ben şans eseri birinin blogunu imrenerek okurken bir zamanlar var ettiğim blogum aklıma geldi. Bir gireyim dedim ki son yazıma yorumlar geldiğini gördüm. Şaşkınlıkla çtım ki biri çok sevdiğim bir arkadaşımdan diğeride isimsiz birinden yazılar...Onlara teşekkürlerimi borç bilirim. Aman Allahım gaza geldim. Demek benim yazdıklarımı okuyorlardı. Yazmaya başladım tekrar bloguma.( Yazmaya başladım derken ayda 1-2 :) ). Fakat şu hataya düşmüştüm ben başkaları için yazıyordum. Oysa ki yazmak beni rahatlatmalı, hoşlandırmalı.O zaman bloguma sadece deşarj olarak yazabileceğim bir yer olarak algıladım. Fakat bende bir insanım ve yazılarımın okunmasını istiyorum. OKUYUN LAN YAZILARIMI! :) Yada okuyorsanız bir ses çıkarın! Neyse gazetede,internette,dergilerde ilgincime giden konuları işaretledim araştırdım koydum bloguma ve baktım ki son zamanlarda blogum baya bilimsel olmuş. Acaba bu yüzden giren!?? okuyucularımı soğuttum mu? Neyse böyle hayallerimi kurarken artık biraz yaşadıklarımı,hayata dair görüşlerimide yazma ihtiyacını duydum. Böylece hem ben hemde giren okuyucum olursa daha zevk alacağını düşündüm.


Bir giriş yapayım yaz tatilim hakkında... Şimdik aldığım yılsonu karnesi gerçekten iyiydi.Yıl sonu ortalamamda tek 4( o da Almanca) vardı ve takdir almıştım. Ah ah babam maalesef karne hediyesi alan bir baba değil. Yoksa bitirirdim parasını(Belki bildiğinden alıştırmadı karne hediyesine :) ) Neyse yaz ile ilgili baya planlarım vardı. Seneye ÖSS'ye gireceğim. Bu yaz çok zor geçicek gibiydi o zamandan. Yazı yarıladık ne diyeyim eski yazlarıma göre daha zor.

Ne zamandırda saçımı 3 numaraya vurma isteğim vardı ki yaza atmıştım hani kafamın şekli yamuk falan ise yazın şapka falan takar okuldakilerde görmezdi beni. Neyse gittim berber 3 numara dedim tüm soğukkanlılığımla. Herhalde berberin kendisiyle nadir konuşmayan müşterilerinden biriyim.

Berber: Hoşgeldin Abi...
Ben:....
Berber: Geç otur abicim şöyle...nasıl yapalım saçı?
Ben;....(Otururum) Şurayı biraz kısaltalım,şurayıda düzeltin.
Berber: Tamam abicim.
İşlemler yapılır ben kalkar,
Ben:Borcum ne kadar?
Berber: x Ytl

Parayı uzatır ve çıkarım. Gizemli,soğukkanlı müşteri profilimi bozmazdım. Ta ki saçımı 3 numaraya verirken. Adama 3 Numara dedim. Hoşlandı tabii. Sadece makineyle kesecek ne eli yorulacak ne de dikkatli davranacaktı. Saçımın yarısını 3'e verdiğimde aynaya baktım ve gülmeye başladım zor tutuyordum kendimi. Saçımın tamamına kadar keserken kendimi zor tutuyor, kıpkırmızı olmuştum... Ah elveda berbere giden soğukkanlı tipim.

Neyse 3 numara gerçekten iyi geldi yaz sıcağında. Sabah kalkınca saçımın bir yeri kalkık bir yeri inik gibi bir derdim yok artık.Ayrıca kafamda yamukluk falanda yok. Daire ileyumurta şekli arasında bir kafam varmış. Şunu gözlemledim ki her erkeğin bir dönem saçını iyice kısa kestirme,bir dönemde aşırı uzatma isteği var.

Yaz geçer giderken...Ben ise kitap-film-bilgisayar- müzik-uyku-kitap-film-bilgisayar- müzik-uyku... Var olan film kültürüme baya film ekledim. Yeni kitaplar bitirdim. Bir sürü oyun bitirdim. Fakat bir süre sonra sıkıldım bu düzenden ne mi yaptım Sinema ekledim bu düzene ve spor. Artık her akşam ya koşuya yada baskete çıkmaya başladım fakat hala kilomda bir etkisini göremedim.İnşallah görürüz zamanla. Fakat şunu belirteyim ki; Okulumu özledim! Okul zamanıda tatili özlüyorum! Tek ben mi bu tezatlıkları yaşıyorum?

Ve bu yazın bir diğer önemli konusu ise ders! Seneye össye girecek bir öğrenci için bu yaz çok önemli. Ve ben maalesef 1 saat derse bakmaya eriniyorum o bir saat dolana kadar kan ter içinde kalıyorum. Havanın sıcaklığında değil suç. Benim isteksizliğimden. Şu an ders psikolojisine girmeye çalışanlardanım.

Yaz mevsiminin bir yarısını atlattık. Diğer yarısına geçtik bu yarı kısım daha zor olacak belli ki. Umarım bunu kolayca atlatabilirim.

Bloguma yazı yazma hevesim 944734783. kez doğdu. Devamı gelir inşallah...

Sağlıcakla kalın...

18 Temmuz 2008 Cuma

En çok çevirilenler...

UNESCO'nun bir çalışması geçti elime. Unesco bir veri tabanı oluştururarak dünya çapında ilgi gören kitapları ve yazarlarını ayrıntılı bir şekilde incelemiş.Çeviri kitaplarada yer vermiş. Dünyada 130 ülkeden 820 dilde yaklaşık 1.7 milyon kitap farklı diller çevrilmiş. En fazla çevrilenler ise Walt Disney hikayeleri ve İncil. Listede Harry Potter yazarı J.K.Rowlingi görmemem şaşırttı beni oysa Tolkien listede yer alıyor. Listede Dünya Klasikleri yazarlarından sonra modern Amerikan yazarlarının çokluğu göze çarpıyor,ileride bir türk yazarında bu listede yer alması dileğiyle işte baştan sona liste;

Yazar Adı Çeviri Adedi Gerçek(Orijinal) Dili

1-Agatha Chirstie 6362 İngilizce
2-Jules Verne 4021 Fransızca
3-Vladimir Lenin 3497 Rusça
4-William Shakespeare 3435 İngilizce
5-Enid Blyton 3433 İngilizce
6-Barbara Cartland 3315 İngilizce
7-Daniella Steel 2767 İngilizce
8-Hans Christien Andersen 2624 Danca
9-Stephen King 2591 İngilizce
10-Grimm Kardeşler 2382(Jacob) Almanca
2374(Wilhelm)
11-Mark Twain 2022 İngilizce
12-Isaac Asimov 1969 İngilizce
13-Georges Simenon 1953 Fransızca
14-John Paul II 1916 İtalyanca/Latince
15-Alexandre Dumas 1889 Fransızca
16-Arthur Conan Doyle 1871 İngilizce
17-Jack London 1868 İngilizce
18-Fyodor Dostoyevski 1843 Rusça
19-Rene Gosincy 1798 Fransızca
20-Astrid Lindgren 1751 İsveçce
21-Robert Luis Stevenson 1744 İngilizce
22-Leo Tolstoy 1737 Rusça
23-Charles Dickens 1706 İngilizce
24-R.L.Stine 1673 İngilizce
25-Nora Roberts 1560 İngilizce
26-Victoria Holt 1534 İngilizce
27-Karl Marx 1465 Almanca
28-Oscar Wilde 1426 İngilizce
29-Rudolf Steiner 1412 Almanca
30-Sidney Sheldon 1363 İngilizce
31-Ernest Hemingway 1362 İngilizce
32-Alistair MacLean 1349 İngilizce
33-Hermann Hesse 1311 Almanca
34-Honore De Balzac 1271 Fransızca
35-Friedrich Engels 1236 Almanca
36-James Hadley Chase 1224 İngilizce
37-Robert Ludlum 1211 İngilizce
38-J.R.R Tolkien 1198 İngilizce
39-Ruth Rendell 1179 İngilizce
40-Platon 1174 Antik Yunanca
41-Edgar Alan Poe 1168 İngilizce
42-Anton Çehov 1164 Rusça
43-Franz Kafka 1163 Almanca
44-Marry Higgins Clarke 1163 İngilizce
45-Charles Perrault 1158 Almanca

14 Temmuz 2008 Pazartesi

Biyobenzetim


Bu aralar merak saldığım konuda biyobenzetim oldu. National Geographics'in Nisan sayısında okuduğum bu konu hakkında bir -iki ufak not düşesim geldi bloguma maksat yazı yazmak ve bilgilendirmek insanları :)

Biyobenzetim; Doğadaki tasarımların,mühendislik,madde bilimi,tıp ve diğer alanlardaki problemleri çözmek için uygulanışıdır.

-Kelebeklerin ve böceklerin yanardöner renkleri ve güvelerin gözündeki yansımayı önleyici dokunun yapısıyla,daha parlak cep telefonu ekranları yapılmıştır.

-Sineğin gözünün içinde ışık yansımasını azaltan mikroskobik yivlerin yapısı sayesinde Güneş panellerimizn kullanımı sağlanmıştır.

-Balinanın göğüs yüzgeçleri ise daha çevik uçak kanatları üretimine örnek olmuştur.

-Pırtlakların pantolana yapışmasının incelenmesiyle cırtbantlar keşfedildi.(İlk olarak yapay kalp amaeliyatları ve uzay yolculuklarında kullanıldı.)


-Nilüfer yaprağının doğal olarak kendini temizleyen su itici özelliği ve bu sayede kiri beraberinde götüren yüzeyi biyobenzetimle yağmur yağdıkça temizlenen boyaların(Lotusan) ortaya çıkarmasını sağlamıştır.

-Balina yüzgeci,rüzgar panellerinin kanatlarına ilham olmuş ve daha fazla enerji elde edilmesine olanak kılmıştır.(DipNot; Bu maddedeki olay günümüzde denenmektedir. İlk sonuçlar olumlu çıkmıştır.)

-Köpekbalığı derisinimn yapısı ise profosyonel yüzücülerinin mayosunun yapımına kolaylık olmuş ayrıca dalgıç kıyafetleride bundan esinlenerek hazırlanmaktadır. Böylece sudaki sürtünme azalarak hız sağlıyor yüzücüye.

Kaynak;National Geographic dergisi Nisan sayısı

20 Haziran 2008 Cuma

Hurda Mezarlıkları

Kullanıldıkça eskiyen aletler... Biz tüketir ve atarız. Onun sonra ne olduğu, nasıl bir kirlilik yarattığını görmeyiz. Yada görmek istemeyiz çünkü o çöplüğün sahibi bizizdir. Bu yazıda keşke kendi çöplerimizi dökseydim satırlara, maalesef daha tehlikeli,görmemezlikten gelinmeyecek kadar büyük atıklardan bahsedeceğim. Bu çevre kirliliğine ve dünyayı boşa dolduran atıklar için bir çözüm bulunması dileğiyle....



Gemiler.

Nouadhibou körfezi, Moritanya.

20 yıldan beri 300 ü aşkın hurda geminin paslanmaya bırakıldığı nouadhibou körfezine hoş geldiniz.

Buraya bırakılan gemiler, yatlar ve tekneler genelde sahipleri tarafından terk ediliyor. Lakin eski bir gemiyi parçalatıp yok etmek çok daha pahalıya geliyor. Her ne kadar dünyanın dört bir yanından birçok insan körfezin yok olmasına sebep olduğunu düşünse de bu körfez halen bir hurda mezarlığı.

Maden Araçları:

Oranjenmud elmas madeni,Namibya

Flickr da fotoğrafın sahibinin yazdığına göre oranjemund elmas madenine giren bir araç asla bu alanı terk edemiyor. Bu yüzden madenin hemen yakınında inanılmazbir araç mezarlığı oluşmuş. Dünya üzerindeki meteryaller en çok elmas madeni inşasında yer değiştiriyor. Yani dünyanın en büyük toprak, kaya vs nakliyatı bu inşaatlar sırasında oluşuyor. Dolayısıyla bu kadar çok aracın kullanılması olağan bir durum.



Uçak mezarlıkları

Amarc, Tuscon, Arizona

4000 den fazla uçak hava ve uzay çalışmalarında çeşitli amaçlarla kullanılmak için Amarc ( aerospace maintenance and regenaration center) diye bir merkezde toplanıyor.


Alanın genişliğine göre çokca hava aracı burada tutluyor.


Trenler hurdalıkları:

Tren mezarlığı, uyuni, Bolivya

Bolivya nın uyuni şehrinin bir kilometre kadar uzağında bir tren mezarlığı bulunuyor. Hiçbir tamirat yapılmaksızın birçok tren vagonu ve lokomotifi burada paslanamaya bırakılmış durumda. Buraya yılda azımsanmayacak kadar çok sayıda turist ziyareti gerçekleşiyor. Buranın yerel dildeki adı “salar de uyuni”.




Nükleer ve dizel denizaltılar:

Değişik limanlar, doğu Rusya





Soğuk savaşın ardından Rusya dünyanın en büyük nükleer denizaltı filosuna sahip oldu. Ama bugün bunların birçoğu kullanım dışı ve rusyanın birçok limanını boş yere işgal ediyor. Tabi bu boşvermişlik rusyaya ciddi para kaybına neden olmuş. Bu limanlar da denizaltı mezarlığı olarak biliniyor.

İşte birkaç denizaltı mezarlığı limanı.

2 tane kullanılmayan denizaltı gözüküyor.

Chazma körfezi



Denizaltı reaktör uniteleri chazma körfezinde yüzüyor.




16 Haziran 2008 Pazartesi

Nikola Tesla(Bölüm 2)


İlk bölümde Tesla'yı maddi krize sürüklenmiş deney labaratuvarı güvenlik gerekçesiyle yıkılmış bir adam olarak bırakmıştık. Sonrasında Tesla tam bittim hiçbir gelir kaynağım kalmadı derken ona bir teklif gelir. Bu teklif yaptırdığı kulesini yıkan ABD Hükümetinden başkası değildir.

ABD 1. Dünya Savaşı başladığında tarafsız kalmış ve her iki tarafada silah satarak ekonomisini oldukça geliştirmişti. Sonrasında Almanlar der ki ben tüm silahlarımı senden alacağım ama sen İngilizlere ve Fransızlara silah satmayacaksın. ABD bunu kabul eder fakat genede gizli yollarla satmaya devam eder. Bunu farkeden Almanlar ABD gemilerini denizaltılarıyla batırır ve Meksikayla gizli bir anlaşma yaparlar. ABD bu sefer silahları yolcu gemilerinde taşımaya başlar.Fakat Almanya gene batırınca gemileri ABD büyük bir propaganda ile Almanlara karşı savaşa girer.

İşte tam bu sırada ABD Tesla'dan yardım ister. Gemilerinin farkedilmeden Alman denizaltılarından kurtarmaktır amaçları.Tesla'nın bu konudaki önerisi enerji dalgalarını kullanmak oldu. Bugün bu sisteme radar demekteyiz. Edison,Tesla'nın önerisini doğal olarak redetti. Çok saçma bir öneriydi ona göre. İşte bu yüzden radar Dünyada 25 yıl gecikmeyle kullanılmaya başlandı.

Peki Tesla'nın bunca deneyleri sırasında elde ettiği ödül neydi?...EDİSON MADALYASI!!!! Edisonla sürekli kapışma içinde olun bir bilim adamına bundna kötü ödül olamazdı. Sanayi dünyasının onu bilim literatüründe atma çabasıda bir nevi işe yaradı. Yaklaşık 20 sene sefalet içinde yaşadı. Modern Dünyanın kurucularından Nikola Tesla 7 Ocak 1943'te 86 yaşında parasız bir şekilde hayata gözlerini yumdu. Parası olmadığından teorilerini uygulayamıyordu. Bu nedenle sürekli not defterlerine,defterlere not tutardı. Öldüğünde ise kilolarca not defterine FBI tarafından el konuldu. Şu an akıbeti bilinmemekte not defterlerinin.

Hayatı boyunca 800'e yakın ürünün patentini aldı. Sürekli üretti,sürekli kafasını çalıştırdı, boş durmadı. Ömrünün son 30 senesinde çok az patent alabildi. Gizemli bir şekilde maddi desteği kesilmese, kim bilir belki Edison'dan bile fazla patent alabilirdi. Belki bizi 20-30 yıl ötesinin teknolojisine taşıyabilirdi. Dünya ne yazık ki bazı dahilerin değerini bilmiyor. Kazananlar ise sadece
orijinal fikirleri alıp bu fikirleri üretime dönüştürüp satanların oluyor.

Not: Nikola Tesla deyince akla gelecek ilk konulardan biride Philedelphia Deneyidir. Fakat başlı başına bir konu olduğundan ve içeriğini tam olarak bilmediğimden bahsedemedim.

Benim bildiklerim derlediklerim bu kadar... Bir çok kaynakta farklı farklı okuyabilirsiniz Nikola Tesla'yı hangisi doğrudur bilemeyiz. Umarım sizi bir dâhile tanıştırma şerefine nâil olmuşumdur.

Saygılar...
Murat Deniz
16/06/08 01:12

14 Haziran 2008 Cumartesi

Nikola Tesla (Bölüm 1)


Bu yazımda sizlere baya ilgimi çeken bir bilim adamı,bir mucit, bir dahinin hayatından bahsetmek istiyorum. Nikola Tesla... Çok ilgimi çekti,çok efsanelere konu olmuş ve ABD tarafından ısrarla bu adamı insanoğluna unutturma çabası var ki çok işe yaramamış gözüküyor. Buyrun kendi ellerimden Nikola Tesla'nın hayatı;

Nikola Tesla 10 Temmuz 1856 yılında Smiljina-Hırvatistan'da doğmuş. Sırp asıllı bir aileden gelmektedir. (Şaşırtıcı doğrusu Sırplar arasından Rus işlerini halletmek için yetiştirilen suikastçiler dışında mühendiste yetişebiliyormuş.) Babası papaz,annesi ev hanımı fakat pratik ev aletleri yapan bir kadınmış. Abisi ölünce ailesi Nikola Tesla'ya baskı yapmaya başlar ailesi neden bende bilmiyorum. Baba papaz olacaksın diye bastırır fakat Nikola mühendisliğe karar vermiştir ve babası onu yıldıramaz bu fikrinden. Annesi Nikola'yı destekler. Nikola az olan imkanlarıyla matematik ve fiziğini ilerletir Graz Politeknik'ine oradan Prag Üniversitesine girer. Budapeşte'dede lisanüstü yapar.Sonra Fransız bir telefon şirketinde çalışır.

Tabii bu sıralarda Nikola Tesla bir hayale kapılmıştır. Hayalin adı ;Alternatif Akım. Yani Nikola Tesla düşünür ki; Edison'un bulduğu Doğrudan Akım ileticilerin direnci yüzünden çok enerji kaybetmektedir. Yani ben bir tele 100 volt elektrik yüklüyorsam,diğer odadaki tele direnci yüzünden 20 voltluk elektrik ulaşıyor. O zaman bu direnci ortadan kaldırmalıyım ama nasıl? İşte bunuda telefon şirketinde çalışırken bulur Nikola Tesla. Elektriği aynı sinyaller gibi havadan yollamalıyım. O zaman direnç kaybetmez ve enerji kaybı olmaz.

1884 yılında bu fikirlerle yola çıkar genç delikanlı. New York'a gider cebinde 4 sent kalmıştır. Cebi boş fakat beyni fikirlerle dolu bir adamdır New York'a geldiğinde. Fakat pazar ve sermaya bulmak hiç kolay olmadı Nikola Tesla için. Hatta bir ara Edison ile konuşma fırsatı bile yakalamış teorisini anlatmıştır. Fakat bir diğer büyük dahi Edison kestirip atar; "Sen teori üzerinde vaktini harcıyorsun"

Nikola Tesla 1 yıl boyunca Amerika'da açlık sınırında yaşadı gün geldi temizlikçi oldu,gün geldi çukur kazdı. Ve hep hayallerini,teorilerini anlattı iş arkadaşları onu anlamasada dinledi. Bir gün çukur kazıcı olan bir arkadaşı bu fikirlerden az çok birşey anlar ve A.K.Brown adlı şirketin yetkilisyle görüştürür Tesla'yı. Şirket yetkilisi Tesla'dan ve fikirlerinden çok etkilenir. Onu desteklemeye ve projelerinin finansal durumunu karşılamaya yardım ederler. Ve ona bir labaratuvar kurarlar. Bu labaratuvarda Tesla jeneratör, transformatörler, iletim (transmisyon) hattı, motorlar ve ışıklar gibi tasarladığı sistemlerin tümünün planlarını hazırladı. Hatta iki ve üç fazlı sistemleri de tasarladı.(Bunların ne işe yaradığını bilmiyorum ama önemli buluşlardır herhalde.) Hatta Alternatif akım sisteminide hazırlar ve test ettiğinde en az doğrudan akım kadar başarılı olduğunu görür.

Labaratuvar kuran Nikola Tesla'nın keyfine diyecek yoktur artık. Bir sürü yeni şey icat etme projeleri vardır bir yandan onlarla uğraşırken diğer yandanda Alternatif akımıda ihmal etmez. 1887'de ilk defa bir ürünün patentini alır,sonra bir tane daha,sonra bir tane daha....Ve yıl sonunda 18 tane ürünün patentini almıştır Tesla. İcat edip patentini aldığı şeylerin hepsi daha önce hiç görülmemiş olduğundan hemen patenti verilir.

Nikola Tesla adı fizik camiasında yayılırken o zamanki bilim adamlarının düzenlediği bir seminer türü olan AIEE'de Tesla'nın gösterisi vardır. Alternatif akım sistemini geliştirmiş olan Tesla burada bir deney yapar ve doğrudan akım'dan daha etkili olduğunu gören izleyiciler büyük bir saygıyla Tesla'yı dinlerler. Artık Tesla Alternatif akımın , Doğrudan akımdan daha etkili olduğunu kabul ettirir izleyenlere. Fakat bu sistemi kim uygulayabilecekti Dünya'da. Kim destek çıkacaktı Tesla'ya? O zaman Dünya devi olan General Electrics yatırımını diğer bir dahi Edison'a kullanmıştı.

İşte tam o sırada George Westinghouse, Tesla'nın laboratuvarlarına gitti ve Tesla ile tanıştı. Westinghouse, "Alternatif akım patentleri için bir milyon Dolar nakit ve ayrıca satış payı vereceğim" diyerek teklifini yaptı. Tesla'da seve seve kabul etti.Dünden razıydı yani.

George Westinghouse'nin yardımıyla Nikola Tesla çoştukça çoşar. Ülkede çok büyük başarılar yakalar. Hatta General Electrics piyasada tutunmak için onlardan bazı ürünlerinin lisansını parayla alır.

Başarıdan başarıya koşan Tesla'nın aklına bir fikir daha gelir.Niyagara Şelalesine baraj kurmak.Alternatif akım sayesinde tüm Amerika'ya yetecek elektrik üretmek. Doğrusu destek görür bu fikir fakat çok çok büyük bir yatırım gerektirirki ondan bu iş ertelene ertelene hiçbir zaman amacına ulaşmaz.

Sonrasında Birinci geleneksel Elektrik Fuarının geliştiği yer ve genellikle Barnum-Bailey sirkinin çalıştığı büyük alanın ortasına büyük bir tank koydu ve suyla doldurdu. Bu küçük gölün üzerine, yüzmesi için, 1 metre uzunluğunda anten direği olan bir tekne koydu. Teknenin içinde bir radyo alıcısı vardı. Tesla, seyircilerin isteği doğrultusunda ileri gitme, sağa veya sola dönme, durma, geri gitme, ışıkları yakıp söndürme gibi çeşitli şeyleri uzaktan radyo kontrol sayesinde yaptı. Unutulmaz gösteri tüm seyircileri hayran bıraktığı gibi günlük gazetelerin ön sayfalarında yer aldı.

Bundan sonra alternatif akımı biraz ihmal eder ve yüksek frekans cihazlarına önem verir. Bir dağın tepesine o zamanın en güçlü vericisini kurar. Burada Alternatif akım için hazırladığı trasnformatörüde dener ve büyük bir gürültü kopar.Tesla ve yardımcısı dışarı çıkar ki şimşekler çakıyor. Tesla yapay bir şimşek üreten ilk insan olarak tarihe geçer. Fakat sonrasında makine dayanamaz patlar. Tabii Tesla'nın yapay şimşek yaratması kesin olarak kanıtlanmadı kimi kaynaklara göre bir efsane.

Bu olayda bittikten sonra Tesla'nın parası biter. Başka bir Tesla hayranıda 30.000 dolar versede o parada kısa sürede biter. Fakat Tesla bu paranın bir kısmını bir kuleye yatırmıştı yapılmakta olan bir kuleye...

32 metre uzunluğundaki bu kuleye 30 metrelik bir yarım kule daha ekleniyor ve değişik mimarisiyle halkın dikkatini çekiyordu. Kulede hiç demir kullanılmamıştı. Tesla labaratuvarındaki herşeyi bu kuleye taşır. Maddi kaynakçısı Morgan'Da bir miktar daha para yardımı yapar.

Bu sırada Tesla (1904), Mors koduyla sınırlı olan büyük endüstrinin geleceğine ait, uzak görüşünü açıklayan kuramsal broşürünü yayınladı. Bu broşür, Tesla 'nın kahin olduğuna herkesi inandırdı. "Dünya çapında telsiz sistemi"nde, çeşitli olanakları sağlayacak olan özellikler açıklanıyordu. Broşürde, Telgraf, Telefon, haber yayını, Borsa görüşmeleri, Deniz-Hava trafiğine yardım, Eğlence ve Müzik yayını, saat ayarı, Resimli Telgraf, Telefoto ve Teleks hizmetleri ile, Tesla'nın sonradan oluşumunu gördüğü Radyo sitesi anlatılıyordu..

Ve 1904'te Morganın maddi desteği aniden ve sebepsiz yere durur.Tesla Morgan'dan ısrar eder çok büyük bir projem var para lazım diye fakat Morgan genede para vermez gönderir Tesla'yı. Morgan'ın para vermeme nedeni asla öğrenilemez.

1.Dünya Savaşı çıktığında ise ABD Hükümeti şehrin güvenliğini tehdit ediyor gerekçesiyle Nikola Tesla'nın kulesini yıkar. Fakat Nikola Tesla tüm bu olumsuzluklara rağmen yılacak adam değildir....

Bu birinci bölümdü sayın okuyucular artık yazacak gücüm kalmadı. Devamınıda en yakın sürede yazacağım. İşte büyük adamların hayatlarıda çabuk yazıya dökülmüyor. 2 paragrafıda Wikipediadan çaldım kusuruma bakmayın :)

Saygılar...
Murat Deniz
15/06/08 00:29

10 Mayıs 2008 Cumartesi

Trevanian-Şibumi


Trevanian ve Şibumi...Gerek isimleri gerek kapak tasarımı pek çekici gelmiyordur insana. Ben nasıl aldım onuda bilmiyorum ama bu kitap tek kelimeyle MÜKEMMEL!Dört dörtlük bir kitap. Kitap aksiyon ve felsefeyi iç içe geçirmiş sunuyor bize. Trevanian ise(kitabın yazarı) kim olduğunu sadece yayıncısı biliyor. Trevanian yazarın kod adı. Ve maalesef geçen sene vefat etmiş. Kitap ise yarı Alman yarı Rus Nicholai Hel'in Japon kültürüyle büyümesini etkileşimi sayesinde dünyanın en tehlikeli suikastçılardan biri olmasını konu alıyor. Tabii emekli oluyor fakat geçmişi onu yanlız bırakmıyor.... Kitabı okumazsanız birşeyler kaçıracağınıza emin olun.

25 Nisan 2008 Cuma

Son izlediklerim....


The Thirtheenth Floor 1999 yapımı bir bilim-kurgu filmi. İzlenilebilecek ideal bir film. İnsanı sıkmıyor. Hatta filmin sonuna kadar merak içerisinde bekliyorsunuz. Hikaye ise kısaca; Douglas adında ki genç, bir bilgisyar şirketinde çalışmaktadır. Fakat şirket yapay bir dünya yaratan makine tasarlamıştır. 1930'ların dünyasını tasaralayan,Douglas'ında baba gibi sevdiği adam cinayete kurban gidince.Douglas işin peşini bırakmaz ve kim öldürdü derken baba gibi sevdiği adamın tasarladığı dünyada kendisine mesaj bıraktığını öğrenir.Yolculukta oraya olur tabii...Ve işin sonunda büyük bir süprizle karşılaşır ki daha ileri gidersem izlemeyenlere sonunu söylemiş olacağım :)

Imdb Notu:6,6 Benim Notum; 7,5




Green Street Holigans 2005 yapımı bizim ufaklık hobbitimizin oynadığı bir film. Elijah Wood'un canlandırdığı Matt,arkadaşının iftirası yüzünden Harvard'dan atılır. Ablasının yanına İngiltere West Ham'a taşınır. Ve burada ortam boşluğu yaşayan Matt kendini holiganlığa verir. Tabii kendi kimliğinden uzaklaşacak holiganlığın getirisinden çok götürüsü olduğu kanısına varacak. Film bir amaçta sosyal mesaj veriyor holiganlık hakkında.

Imdb notu; 7,5 Benim Notum;7,6 :)





Son zamanlarda seyrettiğim en iyi filmlerden biri Gattaca. Bilm-kurgu filmi olup aynı tür yapıdaki filmlerin aksine çok büyük bir bütçeyle çekilmemiş fakat buna rağmen insanı etkileyecek bir film. Konusu ise; Gelecekte insanlar bebeklerinin tipini,zeka düzeyini,karakterini belirleyebiliyorlardır. İşte böyle bir ortamda Vincent bu teknolojiden yoksun olarak bizim şimdiki halimiz gibi doğmuştur. Fakat ailesi vincent'a kardeş isterler ve istedikleri özellikte çocuk doğdurtturular. Ve gelecek dünyasıda süper insanlarla kaynamıştır. Özel olarak doğan çocuklar zeki olduğundan tüm özel işlere onlar atanıyor. Normal doğanlarsa genellikle ayak işlerini halleden bir düzende yaşıyorlar ki Vincent normal doğan insanlarında özel doğanlardan farklı olamayacağını kanıtlmak istemektedir... Bir nevi azim,hırs ve başarının tema edildiği bir film.Ayrıca Jude Law,Ethan Hawke ve Uma Thurman gibi sağlam bir kadroya sahip bir film. Kesinlikle izlemenizi öneririm.

İmdb Notu; 7,7 Benim notum; 9

22 Nisan 2008 Salı

Kültür Emperyalizmi

Odamın köşesine koydum.Ses sistemi şuraya,televizyon buraya,DVD oynatıcı,uydu vericisi...Laptop'uda televizyona bağlarsam...Yeni bir lap-top hiç fena olmazdı. Ve birde PS3,hatta Xbox 360....
Lost'u,Heroes'u,Prison Break'i ve onlarca diziyi artık büyük ekranda seyredebilirim.Sinema filmlerinin içinde kaybolabilirim. Yada RPG oyunlarının derinliklerine girebilirim. Ondanda sıkılırsam kütüphaneme kitap eklemek için birkaç alışveriş sitesine hücum edebilirim. Sayısız dergilerimi saymıyorum bile.
Tabii...Tüketelim.Rengarenk hayallere koşalım. Anladım ki şanslı biriyim. Eminim dünyada benim gibi şanslı binlerce insan var. Uzaklarda, birilerinin yarattığı kurgulara kapılıp giden,efsanelerin peşinde koşan,masallara inanan,batıl inançlarla ayakta durmaya çalışan binlerce insan var.
Hatta...O ırak toprakların, o milletlerin sözleriyle şekillenmiş,uzak diyarların beslediklerini sahiplenmiş ve benimsemiş olanlar...Bu "Kültür Emperyalizmi"dir. Teknoloji üreten ileri ülkeler entelektüel ögelerle bize kültürlerini aşılar ve bizi tüketüm malzemesi yaparken,zihinsel gelişimini tamamlamamış ülke yöneticileri buna razı gelir çünkü insanlar uyuşturulmalı,cahilleştirilmeli,bağnazlaştırılmalı ve zihinsel olarak hapsedilmelidir.Örneğini çok uzaklarda aramaya gerek yok. İnsanları başka dünyalara sürüklemelisiniz ki gerçek dünya hakkında düşünmesinler. Bunu Lost ile de yaparsınız Popstar ilede...
Sen....! Doğayla,kültürle,bilimle ilgilenme.Siyaseti,politikayı boşver. Bunlar ilkellik,herşeyi birbirine dolayan gereksiz icatlar... Fakat birileri karanlık odalarda; hangi bölgede kimin kazanacağını,hangi kültürlerin hangi milletlere empoze edeceğine karar verirken bize;"Bak bunlar boş işler. 24 dizisinin 6.sezonu başlamış,Seda Sayan şunla evlenmiş.Evine kapan boşver dünyayı" diyecek... YOK YA!!!
Hayal gücü,herşeyden daha önemli. Konumumuzdan daha ileri gitmek istiyorsak ileriyi düşlememiz,düşünebilmemiz lazım. Bu hayaller, kurgulanan hikayelerden, gerçekçi hikayelerden bence daha önemli tamamda bu kadarda demedik.
Yakınmayız güzel dizilerden,düşündüren,eğlendiren filmlerden,zeka işi,akıcı,sürükleyici edebi eserlerden....Bütün bunlar,sanat dalları,bilimler ve hayaller, siyasetten ve borsadan daha değerlidir. Yöneticilerin kazık atma amaçlı antlaşmalarından ve değerli paralarından daha önemlidir.
Lakin,amaç buysa, bizler bunlarla uyumamalı,uyuşmamalıyız.Zira bu bilgi ve zevk bombardımanı,hayal ve fikir doz aşımları; başkası parayı toplayıp gezegeni darmadağın ederken,doğayı katlederken,yaratmaya ve çözmeye meraklı genç zihinleri oyalıyor. Bizler televizyon ekranı karşısında yatarken,5000 yıllık insan medeniyetini,cebini doldurmak için oyuncak edenlere hizmet etmemeliyiz. Hiç kimse biz gençleri tuşlarına basılınca oy pusulalarına koşan makineler düzeyine indirgiyemez. Bunuda ancak kendimiz başarabiliriz...
Bu yüzden işte sevgili okur; Tadını çıkarın, b.kunu çıkarmayın.
NOT: Bu bir özeleştiri yazısıdır.

4 Ocak 2008 Cuma

Binlerce okurum....

Uzun zamandır yazmıyordum. Aslında aklımda yazacak o kadar konu buluyorum ki nedense yazmak istemiyorum. Oysa bir bakımada yazmak istiyorum fakat müzik dinlemek, bilgisayar oynamak daha çekici geliyor. Şimdi buraya neden yazıyorum? Okuyan yoktur. Kim yanlışlıkla muratdeniz559.blogspot.com'a girebilir ki? Maksat içimi boşaltmak olsun. Bakan olmasada ben binlerce okuyucum olduğunu her yazımı sabırsızlıkla beklediklerini hayal edeceğim. Hayal kurmada zorluk çekeceğimi sanmıyorum. 24 saatimin 1 saati hayal kurarak geçiyor zaten. Sağolsun fantastik öyküler hayal gücümü genişletti. E bari kullanalım değil mi? Siz binlerce okuyucularım sağlıcakla kalın :)